22 Şubat 2013 Cuma

Fındık Lahmacun-Un kurabiyesi- Pancar Durşusu

Bizim yayla lahmacunuyla ünlüdür denebilir. Mersin-Ayvagediği yaylasından bahsediyorum. Bir de kazıkçı esnafı vardır ki Kazıklı Voyvoda'ya rahmet okutturur...O konuya sonra girelim. Şimdi lahmacun tarifi:

Yarım paket yaşmayayı ılık suda erittim. Köy ununun ve biraz tuzu içine devirdim. Katıca bir hamur yoğurdum,hamura  bir irice kaşık dolusu tereyağ koydum. En son biraz da zeytinyağı gezdirip hamura son halini verdim. Kabarmaya bıraktım.
İçine 3 adet hayvani boyutta soğanı kıydım, bir bağ maydonozu doğradım, karabiber, kekik, kimyon, kırmızı biber, salça, konserve domates ekledim. 400 gr. kadar kıyma devirdim. Yoğurdum.
Hamurdan ceviz kadar bezeler döktüm, tezgahta elimle açtım , tepsiye yağlıkağıt serdim aktardım. üzerilerine bolca harçtan koydum, bolca koymak lazım pişince azalıyor çünkü.
Fırında 170 derecede pişene kadar pişirdim.
Fırından çıkar çıkmaz sofraya aldım. Önce fotoğraf için tabak hazırladım, maydanozla limonla süsledim. Sonra tepsiyi ortaya koyup alabildiğine çöktük....
Bir yedik bir yedik şu an löş dana gibi, inanır mısınız durumu neyle telafi edeceğimizi düşünüyoruz. Maden suyu da yok ki... çaya dayanacaz galiba...

Pancar Turşusu...
ÇArşamba PAzarı Macerası yazısında yazmıştım, yaşlı bir teyzeden tarif aldım diye...
İşte bu:
Şalgam dediğim şey soldaki... Pişince oluyor sağdaki...Biz ayı mıyız bize neden şalgam gösteriyorsun diyenlere not: Bizim memlekette kimse bilmez şalgamı, bizde yok ve benim mersinden milyonlarca takipçim var onlara açıklama olsun diye söylüyorum...
Kabuğuyla haşladım efem, sadece başını ve kıçını kesip attım suya. haşlanınca çıkartıp soydum, bolca sarmısağı doğradım içine. sirkeyi resmen boca ettim. tuz da koyduydum ellağam... evet koydum...Harik tat, yin gari!


Un kurabiyesi de yaptım bugün...


Tarifini resmen salladım. 250 gr tereyağına 6 7 kaşık şeker döktüm, karıştırdım. üstüne un boca ettim. fazla kaçınca zeytinyağı döktüm, ancak yuvarlayacak kadar birbirine toparlanmış bir hamur elde ettim. yuvarladım, soğuk fırına teptim. 170 derecede  20 dakika kadar pişirdim.  çay şekeri ile biraz bademi rondodan geçirdim, fırından çıkan kurabiyeleri buna buladım. Nefis oldu, tarif ala ala yapsam ancak bu kadar olurdu. ben bu kurabiye işini biliyorum, çok pis öğrendim, keşke bilmeseydim, bunları yiyip yiyip camışa dönüyorum sonra...

Hadi öperler.... Oğlum bacaama yapıştı!

21 Şubat 2013 Perşembe

öneri istiyorum

arkadaşlarım fikir rica ediyorum...elimdeki malzemeler ve artık birkaç materyal için neler yapılabilir?
 akrilik boya , vernik, peçete tutkalı var...

 oğlumun odasına abajur yapıcam bunu

napayı mben bunları komple çöpe mi atayıö?

20 Şubat 2013 Çarşamba

Çarşamba Pazarı Macerası

Artık ne kadar monoton bir hayatım varsa, haftada bir gün pazara gidip gelmek bana macera gibi geliyor...
Nasıl olmasın, o tezgah senin bu tezgah benim koşuyorum, kazıklanmamak için kılı kırk yarıyorum, batan geminin mallarına denk gelirsem herkesten önce atlayıp en iyisini en ucuza kapatmaya çalışıyorum. (şu an kendimden tiksiniyorum). Kolay iş mi, onlarca tezgah var. Yüzlerce kadın var daha önemlisi... Ve onlar beni de satıcıları da fıtık ediyor :) Örneğin bugün rastladığım bir iki tanesini anlatayım. Defolu porselen tabak çanak satan bir yer var, her hafta uğruyorum. Bugün de bir demlik ve 5 adet kase aldım... şöyle ki:

ÇAyı gelir gelmez koydum çok yordu beni bu pazar işi, hemen demlenmem lazım.
kaseleri de gösterem:
Kaselerden 5tane aldım çünkü o kadarında nokta şeklinde defo vardı diğerleri resmen yarılmıştı. bir de illa 6 tane olacak diye bir kaide mi var ? Varsa da ben bu oyunu bozarım !!
Kaseler 1TL, demlik 5 TL efenim...
Şimdi satıcıları fıtık eden kadın cinsinden bahsediyordum ben, burada defolu diye bu fiyata satılıyor. Defosu olmasa sana adam niye 3 tabağı 1 milyona versin ülen. Üçü bir milyon diyor adam, kadın eline alıp satıcıya gösteriyor: BUnda defo var kırık var, diyor.
Neyse fazla oyalanıp sinirimi bozmak istemedim. Bozsam da kimsenin umursayacağını sanmıyorum o yüzden ilerledim.
*Yiyecek kısmına gittim. Kilosu 1TL den aldığım havuçları göstermemi istemezsiniz diye fotoğraflamadım. *Demeti 1 TL olan maydanozu az ilerde 50 kuruşa görünce beynimden vurulmuşa döndüm.
*Elmaların eksik tartıldığından işkillendim, (satıcılara güvenmiyorum, daha önce bikaç kere vaşka yerde tarttırıp eksik olduğnu gördüğüm için),
*Balık tezgahlarına hiç bakmadım (çünkü geçen hafta aldıklarım duruyor),
*Yaşlı bi teyzeden şalgam turşusu tarifi aldım.Aslında internetten de bulabilirdim ama teyzem kendini kaptırmıştı ve bölmek istemedim. Öyle ballandıra ballandıra anlattı ki o şalgamlar sanki o an ağzımda helmelendi, o derece....
*Bakımlı pazar teyzelerini kestim.Yine hepsi 100 kilo, yine kırmızı ruj, yine kızıl saç, bi bitmediniz...
*2013 yaz koleksiyonu olduğunu iddia ettiği kıyafetleri 10 TL den satmayı deneyen girişimci satıcıyı içimden tebrik ettim.
*Oğlum ağlamaya başlayınca fazla uzatmadan pazardan çıktım.(Haftada bir gün pazar geziyorum onda da oğlum kudurup eve geri getiriyor beni hemen, bir daha uyutup da götürürsem seni...yolda uyutucam)
Özetle bu hafta büyük bir vurgun yapamadım. Dönerken marketten buğday alıp evime doğru süğüldüm.
Buğdayla keşkek yapıcam. Yanına da teyzenin tarifini verdiği şalgam turşusundan koyverrim.
Bana müsade oğlumlakek yiyip çay içicez..

Hadi öperler...

19 Şubat 2013 Salı

Elbise Modelleri Tam Tarzım!

Çok beğendim ben bunları...





 Her tarza evrilebilir ...Zaten yaka modası geçecek gibi değil, ben daha bir tane yaka kullanadan bu yakalar out olursa hepinizi sıra dayağına çekerim.

Nerde gördüğümü hatırlamıyorum, link veremeyeceğim...
Öperler....

17 Şubat 2013 Pazar

Görevimiz Tehlike- (Kastamonu -Etli Ekmek)

Dün evi darmaduman halde bırakıp dışarı çıktık, gece 12'de eve ancak girebildiğimiz halde ertesi sabah için kahvaltıya misafir çağırdık. Neyimize güvendiğimizi burada telaffuz edemeyeceğim, anlayın siz.
Sabahın köründe kalkıp acaba kahvaltıya ne yapsam diye düşünürken aklıma kastamonu etli ekmeği yapma fikri geldi! Dırrın dırrın dırrın! Görevimiz tehlike!

Çok sert bir hamur yoğurdum, kıymaya bir soğan çinttim (kıydım). karabiber, tuz ekledim. Hamuru incecik açtım, yarısına kıymayı yaydım. Özelliği çiğ olarak kullanılıyor, pişer mi diye düşünmeyin pişiyor. Kıyma 2 kere çekilmiş olursa daha iyi. Bir de püfü kıyma sulandırılacak, yoksa hamura yayamazsınız. Bezeleri büyük almayın, ekmekler eşşek kadar olur, insan yiyecek onları...Pişirirken çok az tavaya tereyağ koysanız daha yinek olur.

Afiyet olsun
Çok yimeyin. Tadında bırakın.
Aşırı yerseniz löş danaya dönersiniz, o durumda da madensuyu için.
Ve bir daha o kadar çok yemeyeceğinize dair kendinize söz verin.

15 Şubat 2013 Cuma

Karşı Apartman Hakkında...

Neredeyse bütün gün mutfağımdaki masada oturuyorum. Yerde halının üstünde çocukla oyun oynuyoruz, çay içiyorum, yemeğimizi burada yiyoruz, dzimizi izliyoruz, akşam oluyor internetten bir dizi ya da film açıp çekirdeğimizi yine burada çitletiyoruz. Kısacası uyumadığımız bütün vakitlerde mutfaktayız.
Yani gönül rahatlığıyla 'efenim ben mutfakta hiç çıkmam, mutfak bütün günümü alıyor' diyebilirim.
Akşama kadar mutfaktan çıkmayıp akşam yemeğini eşim geldikten sonra karıştırmam da ayrı bir bahis konusu olabilir, onu sonraya saklayayım:)
Perdeyi açtığım zaman manzaram işte bu:
Sabah aynı apartman, akşam aynı apartman... İzle babam izle...
Daha rahat anlatabilmek için ilgimi çeken daireleri numaralandırdım.
Sırayla başlıyorum.
1 numara çok temizlik yapıyor, üç güne bir cam siliyor ama ne silme, bir cama neredeyse 1 saat vakit harcıyor, ova ova inceltti o camları. Yakında camlar düşecek, yerine naylon gerecekler.
2 numara da bir kız var camın önünde saatlerce ya birşey okuyor, ya da ders çalışıyor tam bilemiyorum. Merak da etmiyor değilim sayın okuyucu, bir gün gidip kapılarını çalacam, soracam ne okuyorsunuz burda saatlerce diye...
Okumak dedim de aklıma geldi, son zamanlarda hiçbişey okumadım. Başladığım kitapları da yarım yarım bıraktım, onları tümlesem 2 ayda 5 kitap eder heralde...Tüyap kitap fuarından aldığım hiçbir kitabı daha bitirmedim. ya depresyondan ya da oğlum ne zaman elime bişey alsam gelip çekiştiriyor ondan.
3 numara çok kalabalık bir aile, orada hareketlilik hiç bitmez, çoluk çocuk vıcır vıcır bir yer..  Mutfakta çok vakit geçiriyorlar, bir de camdan etrafı çok seyrediyorlar. Ben de onlardan benim hakkımda bir post bekliyorum... 
4 numara...arada ışık hızıyla pencerene birşey silkeleyip kaçıyorlar.
5 numara: Anaaaam bu beş numarada birkaç iyi adam oturuyor galiba, sürekli balkonda sigara içen üçbeş kişi görüyorum. Üst katların perdeleri sapsarı oldu.
6 numara: Salonun ortasına IKEA'nın çocuk sirkini kurmuşlar, tünelli çadırlı olandan... bir sürü çocuk girip çıkıyor içine. onlardan esinlendim ben de oğluşuma kartondan ev yapıcam.
7 numara: yılbaşı gecesine öyle bi hazırlanmışlardı ki ağzım açık kaldı. evdeki yılbaşı ağacı pencereden dışarı sarkıyordu o derece büyüktü. camlar ışıklı süslü yanardönerli şeylerle kaplıydı. her yer köpükten hoşgeldin 2013 yazısıyla şeydi... Allah korusun hristiyan mıyız biz olum, bu ney lan? 
8 numara: camda kedi görüyorum her gün, etrafı izliyor...

Zaten bi o kedi bi ben... mahallenin bekçisiyiz...








14 Şubat 2013 Perşembe

Perdelerim

Annemin diktiği perdeler efem.
3 adet birbirinin aynısı perdenin ikisini çocuğun odasına birini mutfağa taktım (deneme amaçlı)
Aslında üçü de oğlumun odasının olacak:) ilk foto Primalı Memmet Paşa'nın odasının manzarası..
 İkinci foto mutfaktaki durumlar...Tülü de aney dikti...
Şunu anlamış bulunmaktayım ki desenli perde ile desenli tül hiç olmuyor, Primalı'nın odasına düz desen seçicem tül olarak. Bu arada bu seçimi şi için hava durumu ve zemin şartları müsait olursa cumartesi günü Bakırköy PAzarı na gideceğim. Orda tül neyin çoh ucuz okuyucum, imrendirmek gibi olmasın:)
ben de bu arada annem bunları dikerken 3 tane canavara baktım...
Ütülemeden astım tabi ki, aslında ütülerim soru ndeğil ama hem enerji israfı doğaya saygısızlık etmek hiç istemem sayın okuyucum hem de fatura çok geliyor ütü yapınca, o kadar çok geliyor ki hiç ütü yapmak istemem yani :) bu arada mutfağın camları kirden değil buğudan öyle... çay kaynadığı için buhar yaptı ondan arkası görünmüyor, ne alakası var ben her hafta silerim ki camları!

13 Şubat 2013 Çarşamba

Bugün Günlerden ÇArşamba PAzarı :)

Saat 11:30'da yine her zamanki gibi paldır küldür çıktık evden bizim küçük püsküllüyle... Adam herşeye itiraz ediyor, bezini değiştirtmek istemez, mont giymek istemez, ayakkabı çorap giymek istemez...Altına doldururken iyi, sanki ben değiştirmeye çok meraklıymışım gibi bir de rica minnet değiştiriyoruz beyefendimizin altını:) Ne komiklikler şakalar yapıyoruz ki paşamız 2 dakika yata pozisyonda dursun da neticesini temizleyebilelim :)

İlk iş PTT ye gittik, 15 gündür alıcısına ulaşamayan kolimizi sorduk. Hala ulaşmamış, sorabileceğimiz kimse de yokmuş, istersek tazminat davası açabiliyormuşuz...Teşekkür ederiz açmak istemiyoruz deyip neticelerimize baka baka pazarın yolunu tuttuk. Bu arada 10 dakika geçti geçmedi Primalı Mehmet Paşa uyuyakaldı.

Pazara erken saatte gitmenin avantajları da var dezavantajları da. Bazı işbilir satıcıların radarına takılırsan ve seni kaz görürlerse çok fena yoluyorlar. Ama ben kaz görünümlü şahin olduğum için hiçbirini yemiyorum. Baksanıza benm şu gözlerime çakmak çakmak... Bir tek ateş çıkaramıyorum.

İki üç tur attım, iki çorap bir kaydırmaz bebiş patiği aldım ilerledim.. kıyafetler bölümünde turladım, daha önce demiştim ZARADAN ZARADAN ZARADAN derlerse ordan birşey almayacağım diye... tam şurda...
Ama yine dayanamadım zaradır mangodur ortaya karışık bir tezgahı kurcalamaya koyuldum, birkaç tane bana göz kırpan öpücük atan bluz olduysa da almadım.
Bunlar 5-6 yaş grubu için eşofmanlar tanesi 1 TL efem...:)ne zorluklarla aldım tezgahın başı anababa günüydü:)
millet sanki eşofmansız kalmışcasına saldırdı. alıcılar birbirini ezdi, satıcılar 1TL ye mal mı satılır pazarın şeysini bozuyon diye satıcıya saldırdı, onlar birbirini döverken ben aradan sıyrılıp elime geçen ilk 10 pijamayı aldım efem:)

Bu GAP o GAP değil, yurdum GAP'ı... Güneydoğu Anadolu Projesinin GAP'ı ....
Ayyy kaç kaç kaç.... :=))))
Bunlar da benim Primalı Mehmet PAşaya uyacak grup:
MNG'den 5 TL lik göyneğim...
Gerçi biraz köylü işi gibi oldu:))))


 Bunlar patikler 5TL :)) Mankenimizin üzerinde görün istedim:) ki o manken şu an burnunu bacağıma sürtüyor bir istirhamı var sanırım.

 Bir de size şey soracağım. Benim çeyizimde beyaza delik işi takım var hiçbir parçasını hiçbir yere uyduramıyorum. napayım onu? kesip biçmeye korkuyorum.
perdesinden tut herbişeyi var...
öptüm okuyucu...
selametle

Edit: bu hafta pazarda çupranın kilosu 10TL, somonun tanesi 8 TL, alabalık da tanesi 2.5 TL idi...  Fena değil fiyatlar biraz daha düşse süper olur.

12 Şubat 2013 Salı

Yorum Yapamam ki...

Bir blogger kendisini böyle tanıtmış, yorumsuz yayınlıyorum...

Nişantaşı’nda Dr. Pakize Tarzi hastanesinde dünyaya merhaba dedim, daha doğrusu konuşamadığım için herhalde gözlerimle “merhaba” der gibi bakmışımdır. Yayıncılık sektöründe uzun yıllardır başkalarına göre bir çalışan olarak, bana göreyse altından bir güneş olarak parlayan biriyim. Ayrıca freelance grafik tasarımcıyım. Fransızca ve İngilizce biliyorum, ama Papuaca bilemiyorum. Müzik dinlemeyi, dans etmeyi, sinemaya gitmeyi, gezmeyi, yazı yazmayı severim. Ama en büyük hobim İstanbul’u gezmektir. Boğaz semtlerine bayılırım. Cihangir, Cağaloğlu, Nişantaşı sevdiğim diğer semtlerdir. Boğaz’da gezmek için tekne almak sonra bu tekneyle yunuslardan, köpekbalıklarından ve akıntılardan kaçarak gezmek en önemli hayallerimdendir. Hayvanları çok severim, kuş, kedi, tavşan gibi hayvanları yakından, aslan, kaplan, ayı gibi hayvanları ise dürbün aracılığıyla uzaktan severim. İnsanları da severim ama dejenere insanlardan hoşlanmam. Modayı takip ederim, ama her şeyi giymem. Giyimde kaliteye çok önem veririm. Şarap kızılı, saks mavisi, mor, çam yeşili, somon, eflatun, altın sarısı taptığım renklerdir. Kalitesiz makyaj ürünlerine para vermem. Marketlerde çok sıkılırım.

11 Şubat 2013 Pazartesi

Havar Komşular Havar Çekiliş Var Koşun!

İzleyici sayımı arttırmam lazım, blog blog gezip bana da buyurun demektense bir çekiliş düzenlerim zaten herkes düşer diye düşünüyorum sayın okuyucu.
Bir yardım lütfen, hemencecik 5000 izleyicim olsun istiyorum diye yapacağım bu çekilişimin kuralları çok basit. FAcebook,twitter, blogda takipçim olacaksınız, ben ne yayınlarsam beğeneceksiniz. Kendi sayfalarınızda en az 5 paylaşıımı yapacak, herbiriniz en az bana 100'er izleyici getireceksiniz. Şu an 25 takipçim varsa kaba bir hesap yaparsak 5000/25=200 (ince de hesaplasak sonuç değişmiyor, denedim) herbirinize 200'er takipçi bulma görevi veriyorum, bulmadan gelmeyin. Bir de şu var takipçileri bulsanız bile, eğer anasayfalarınızda 5'er paylaşım yapmadığınızı bir fark edersem vay halinize. Hediyenin H'sini bile göremezsiniz.
Şimdi geldik hediyemizeeee....
Harika bir yeşilden oluşan çiçeğimize hayran kalacaksınız. Baksanıza şuna insanın yiyesi, öpesi, sarası gelmiyor mu? İster yakanızı süsleyin, ister tek bşaına odanızda duvara asın. Tek başına pek küçük kaçar diyorsanız geri kalanını satış blogumdan temin edebilirsiniz. SEvgiler:)
(fotoğrafların üstüne kocaman stickerimi koydum ki çalınmasın diye)
çiçeğimiz altınbaşak markalı ipten örülmekte olup çok kalitelidir. çekiliş gününe kadar kalan 2 yaprak tamamlanacaktır. kargo talihlinin bizzat kendisine girecektir.
Not: Yumak hediyeye dahil değildir.
Haydi çalışmaya başlayın
öptüm okuyucu


not: bu postu yazmamda bana ilham kaynağı olan beleşçi zihniyete teşekkürü bir borç bilirim ama ödemem.

Angaranın bağları ...

ÜLEN SABAH SABAH NE OYNADIM BEEEEEEEEEEE!!!:)))

http://www.youtube.com/watch?v=inC5joI7jdk

İp attım ucu kaldı da daraz da gücü kaldı
Ben sevdim eller aldı içimde acı kaldı
Ankara’nın bağları da büklüm, büklüm yolları
Ne zaman sarhoş oldun da
Kaldıramıyon kolları

Anmayı yüke koydun da
Ağzını büke koydum Aldın yari elimden
Boynumu büke koydun
Ankara’nın bağları da büklüm, büklüm yolları
Ne zaman sendeyim.com sarhoş oldun da
Kaldıramıyon kolları
Astarda urganım varda
Yün basma yorganım var
O yar senin derlerse
On koyun kurbanım var
O yar benim derlerse
On koyun www.sendeyim.com kurbanım var
Ankara’nın bağları da büklüm, büklüm yolları
Ne zaman sarhoş oldun da
Kaldıramıyon kolları


8 Şubat 2013 Cuma

Gelin ve Damadın Kimyasal Analizi


DAMAT Nedir?

Aynı cins atomlardan meydana gelen saf maddelere DAMAT denir.

Damatların özellikleri :
1. Saf ve homojen maddelerdir.Evliliğe yakın rengi 'yeşile' döner ve fotosentez yapmaya başlarlar.
2. Kimyasal ve fiziksel yollarla gelin kız tarafından daha fazla yolunamazlar, zaten had safhada yolunmuşlardır.

3. Belirli erime ve kaynama noktaları vardır.Ancak, gelin kızın naz dönemlerinde erime ve kaynama noktaları belirgin bir biçimde düşer. Gelinin ailesinin isteklerine çökelme tepkimesi ile cevap verirler.

4. Fiziksel halleri zaman zaman değişir. Düğünden önce bir soygaz kadar uçucu olan damat adayı, düğün ertesinde annesinin de etkisiyle katı hale geçebilir. Kendi aralarında bileşik oluşturmazlar. Ancak zaman zaman izotop olanlarına rastlanır.

5. Düğün gününe kadar, gelin ve ailesi damadı çökertirler.Bu durumda damat çökelti oluşturur. Yine de mutlu olan damat adayı, düğün günü asal soygaz şeklinde uçuşur, evliliğinin ilk aylarında gerçeklerle yüzleşir ve önce süblimleşerek sıvı hale geçer. Sonrasında bilinmeyen bir sebeple donar ve hayatının geri kalan kısmını katı halde (odun kıvamında) geçirir.
6. Eşinin aşırı isteklerine doyan erkek canlısında primer alkollere yatkınlık gözlenebilir.

7. Düğünden önce her lafı duyan, laf yemekten yalama olan damat adayı, tam bir Alçak Geçiren Filtre gibi davranır. Düğünün ertesinde önce ‘Seçici Geçirgen’ bir yapı sergileyen damat 1 yılını doldurmadan Yüksek Geçiren Filtre kıvamına gelir.



GELİNLİK KIZLAR:
Düşeyde düzlemde sürekli salınım hareketi gerçekleşiren, basit yaşam formu sürdüren canlılara GELİNLİK KIZ denir.
Doğada üç evre geçirirler:
1. Kaz evresi
2. Naz evresi
3. Enkaz evresi
1. Kolaylıkla eriyebilir ve uçucu hale geçebilirler.
2. Doğada saf haline hemen hemen hiç rastlanmaz.
3. Altın, gümüş gibi değerli metallerle bileşik yaptıkça, erime ve kaynama noktaları düşer.
4. Sürpriz hediye karşısında, Radyoaktif IŞIMA yaparlar.
5. Kendi aralarında bileşik oluşturmazlar.
6. Kendi gruplarından bir metalle kıyaslandıklarında aşırı tepkime verirler, tepkime sonucu turnusol kağıdını da kendilerini de mor renge dönüştürürler.
7. Bazı türleri bomba yapımında kullanılır, Nükleer faciaya sebep olabilirler.
8. Düğüne kadar direnç değerleri çok yüksekken, düğünden sonra süperiletkenlik özelliği sergilerler.
9. Düğüne kadar damadın ailesinin yanında atom karınca gibi mutfak salon arasında yatayda basit harmonik hareket; düşeyde salınım hareketi yaparken, evlendikten sonra eylemsizlik özelliği ön plana çıkar ve hareketlerindeki yavaşlama gözle görünür biçimde artar.
10. Kendi ailesine karşı kovalent bağlarla sıkı sıkıya bağlı olan gelin maddesinin damadın ailesine karşı çözünürlüğü son derece düşüktür. Bayram seyran gibi özel durumlarda, kısa süreli karışım oluştursa da alaşım yapma eğilimine girmezler.
11. Her türlü elektronik eşyayı dantel tabakasıyla kaplarlar. Benzer modelleriyle performans kıyaslaması yapıldığında, kıskançlık hormonu salgılarlar ve renkleri sarışın olanlarda eflatuna, esmer olanlarda mora döner. Doğada saf halde bulunanları iltifat karşısında rengi parlak pembeye döner.
12. Kaz evresini yaşayan angut gelin adayı, damadı %100 verimle yolma yetisini henüz tam kazanamadığı için, her türlü indirgeme tepkimesinde annesi başkatalizör olarak tepkimeye eşlik eder.
13. Doğumgünü, yıldönümü gibi özel günlerde yüksek miktarda altın ve gümüşü absorblayabilir, bu metalleri bulamadığında gözyaşı salgılayarak ve geçici bir zaman dilimi için donarak, ve direnç değerlerini yükselterek tepki verirler. Düğün gününde ise altın elementi ile bileşik oluşturma eğilimleri tavan yapar. Gelin maddesi bu elementleri olur da bulamazsa, damadın ailesine küsme , hatta elektroliz yoluyla ayrılma eğilimine girerler.
14. Düğün günü, kendi etraflarında beyaz bir koza örerler. Kozada kelebek gibi görünen gelin canlısının, kozadan çıktıktan sonra özünde TIRTIL olduğu anlaşılsa da geç kalınır. Satılan mal geri alınmaz. Durum karşısında Tüketici Hakları Derneği de çaresiz kalır.
15. Kozmetik ürünlere karşı hemen reaksiyona giren Gelin canlısı, bakkala bile yüzeyinde renkli bir film tabakasıyla gider.


GELİNİN ANNESİ:

Gelinin annesinin altın ve para için saturasyona ulaşma noktası çok yüksektir, hatta bugüne kadar böyle bir doygunluk noktası gösteren bir kayınvalideye rastlanmamıştır. Bu istek sürekli lineer bir artış gösterir. Ender durumlarda altına düşkünlük damatın annesinde de ayyuka çıkar. (açtırtma kutuyu, söyletme kötüyü:)


Gelin Hanım:
Hayatını sinusoidal dalga şeklinde geçiren gelin kız, evlenene kadar sürekli radyoaktif çekirdek çitleyip, geometrik-aritmetik ayrım yapmadan tüm dizileri seyreder. Evlendikten sonra ev işlerini gören kız, titrasyon geçirir, aniden donar. Eylemsizleşir. Hiç bilinmeyenli bir denkleme dönüşür ve çözüm kümesi ‘boş küme’ olur. NŞA’ da 1 doz koca baskısına tepki olarak mavi turnusol kağıdını turuncuya boyarlar. Evişlerine karşı reaksiyon vermezler. Tepkimeye zorlanılırlarsa, söylene söylene reaksiyona geçerler.
Gelin kız evlenene kadar annesinin orbitallerinde gezinirken, evlendikten sonra da annesiyle analog haberleşmeye devam eder. Damat adayının ailesi tarafından üretilen orijinal sinyaller, kızın ailesinin alıcılarında asla orijinal haliyle tekrar elde edilemez.İletim ortamının BER’i (bit error rate- bit hata oranı) had safhada yüksektir.Düğüne kadar analog haberleşme işleminde taşıyıcı dalga olarak angut damat adayı kullanılır



Yemek takımı, çatal bıçak takımı gibi ev zımbırtıları taze gelinin default gerekliliklerindendir … Bu açıdan yeni gelinlerde takım ruhu had safhada gelişmiştir…Her şeyin takım olanını isterler, ve eğer o takımın küçücük bir parçasının başına en ufak bir şey gelse, taze gelinim denilmez saçlar başlar yolunur. Takım ruhunu yemek masasına en iyi şekilde yansıtmada her yıl ödül alırlar... O çatallar bıçaklar masaya 5 3 1 sistemiyle dizilir, 5 parmağı olmasına rağmen çatalını tutamayıp yere düşürenler 3 ün 1 ini alırlar.Çünkü kaşık çatal takımı denen nesneler sınırlı sayıda üretilmiştir.Mesela 6 kişilik gibi…Masada 6. kişiyseniz çatalınıza bıçağınıza sahip çıkınız…Taze gelin, farklı bir çatal kullanmanıza katiyen müsaade etmeyecektir… Taze gelin sosyal bir varlıktır, yıllarca beklemiştir ve tüm takımlarını misafirlerine sergilemek,evlenememiş dolayısıyla da takımı olamamış kız kurularını çatlatmak için yanıp tutuşmaktadır. Bu nedenle takım çalışmasının da aslında böyle bir ihtiyaçtan doğduğu söylenebilir. Takımın parçalarının hep bir arada bulundurulmasına özen gösterilirken, takım ruhuna duyulan saygı ayyuka çıkar.


Gelin canlısı, evlendikten bir süre sonra ürün verme eğilimine girer. Ürün verdikten sonra birçoğu distorsiyona uğrar ve atom ağırlıkları sürekli artış gösterir. Bileşik kütle endekslerini düşürebilmek için, pasta ve börek yemekten vazgeçemeyip çayı yapay tatlandırıcı ile içme davranışına meylederler. Bu şekilde de gençlik yıllarındaki atom ağırlıklarına tur bindirirler. 45 kilodan 220 kiloya kadar değişen türleri vardır. Paket paket diyet bisküvi yiyerek atom ağırlıklarını azaltabilecekleri gibi bir batıl inanca da sahiptirler.

NOT: Kanadı kırık ilham perim, eşi bulunmaz insan, High IQ, heykeli dikilesice canlı Mevra’ya  verdiği ilhamdan dolayı teşekkürler…: ) Eee ..Böyle prensese böyle ilham perisi: )

-Efenim ne işle meşgulsünüz? -Blogger'da anneyim.

 (Yazımın muhatabı anne-bebek bloggerları değil, hani çocuklarla ilgili gelişim yazıları olan, yemek tarifleri verilen, hangi bebek gereci nerede ucuzmuş onu bildiriveren anne-bebek bloglarıyla ilgili değil...)

 Ben daha çok 'Herkeş blog yazıyor, benim neyim eskik?' diyen arkadaşlarlarıma sokuşturmak istiyorum bugün. Bloglar açılıyor, 'inşallah çok güzel paylaşımlar yapacağım' diye ilk postlar yazıldıktan sonra 'Welcome to the real blog world!'... Akşama kadar dişe dokunur, paylaşımlara gelecek bişey yapmıyorum ki ne peylaşacağım? Heah! Buldum! Benim kızım benim oğlum zaten dünyanın 8. harikası değil mi, hergün yazarım. Nerde ne yedim içtimse onu da yazarım. Millet ağzını ayıra ayıra okur beni, benim çocuklardan daha akıllı çocuk mu var lan piyasada! İkisi de golleje gidiyor. Küçüğün gözü de renkli, daha ne olsun! Starbaks'da gayfe içmek kime nasip olmuş ki, orda mokiyatomu yudumlarken bir de not eklerim: Starbaks'ta kahve keyfi...  (Bilmemnerede bilmemne keyfi... O keyfi, bu keyfi... Herkes ne kadar da keyifli hayatlar yaşıyor arkadaş...Ben de pazara gidip gelirken 'pazar yolunda pazar arabası sürme keyfi' , 'metrobüste seyahat keyfi' , 'mutfak masasında paşa çayı keyfi' yazacağım gaza geldim. Gerçekten o kadar keyifli hayatlar mı yaşıyorsunuz yoksa bizi mi Zückerberg?

 Meseleye dönüyorum. Şimdi ne olur şu konuda bir anlaşalım. Senin çocuğun yalnızca senin için değerli. Bana akşama kadar bin tane fotoğrafını göstersen senin hissettiğin şeyi ben hissedemem. Senin çocuğun benim gözümde alalade bir çocuk, diğerlerinden hiç farkı yok. Zaten ben 1 yıldır çocuk bakıyorum, çocuk sevme limitimi limitsiz bir şekilde aştım. Maksimum saturasyona vardım, kendi çocuğumu sevesim gelmiyor yeminle. Geçen gün dört beş saatliğine babasıyla gitti valla hiç özlemedim. Halet-i ruhiyem bu şekil iken senin çocuğun iştahsizlığına, diş çıkarma ağrısına, kış gribine mi üzüleyim ben? Bir arkadaş o kadar abartmış ki çocuk paylaşımlarını, birkaç gün önce çocuğunun kabız olduğunu, kakasını yapamadığı için (sçamadığı için yazamıyorum tepki çekiyor.) ağladığını yazmış... Onu yazana kadar eczaneye gidip KABZOMET alsa da çocuk rahatça def-i hacet etse hepimiz rahatlayacağız.  Artık ciddi ciddi bir gün benim oğlanın moklu bezinin çeşitli açılardan çekilmiş fotoğrafını kolajlayıp anasayfada paylaşacağım, üstüne de şöyle yazacağım: Bugün düne göre daha koyu renkli kakamız  var, yer yer sindirilmemiş nar taneleri, fasulye parçaları da cabası...Yapacağım bunu görürsünüz...:)

 Başka bir blogger arkadaş var, ailecek parka gitmişler, çaylar demlenmiş, çekirdekler çitlenmiş, fotolar çekilmiş... Hemen bloga yüklenmiş. Alalade bir park, mahalle arası parkı bile olabilir. Önce blogger bacımla oğlu yanyana durup foto çekilmişler, arkada yapay köprü altında da su akıntısı var. Yani merak edilebilecek tek bir şey var fotoğrafta o da blogger ablamızın suratı... Orda ne var peki? Koca bir pembe kalp! Şimdi ben bloguna gireyim okuyayım diye ısrarla çeşitli platformlara link veriyorsun. Girip bakıyoruz, çayla içilmiş, kakalar yapılmış, kalpler eklenmiş. Madem yüzünü göstermeyecen ki çok meraklıyız senin güzelliğine, kombinci misin kıyafet mi gösteriyorsun yok o da yok, dört köşe bir hatun, puaçalar, pastalar bol bol yeniyor belli... Eeee? Amacın ney la? Napmaya çalışıyorsun? Neden benim vaktimi çalıyorsun saçma sapan postlarınla? Hadi tamam özgürsün istediğini yaz çiz ama bana niye link gönderiyorsun 10 kere?

 Bugün de işe yarar tek kelime edemeden yazımın sonuna geldim.
Bi çay koyup da içsek...
Mutfakta çay keyfi...

Haaa ben dün gece saat 5'e kadar uyuyamadım. Nescafeli kedidili pasta yapmıştım, ondan üjbej dilim yediydim, nescafesi fazla kaçtıysa demek bende bir uykusuzluk bir çarpıntı! Zaten oğlum da durdu durdu bütün dişlerini aynı anda çıkarmaya başladı, geceleri peh bi huysuz. Zaten uykuya dalamıyorum bi de çocuk uyutmuyor çok mağdur olduk çok! Şimdi ev temizlemelere doymayacağım. Bütün ev elimden geçecek.
Aklıma gelmişken önümüzdeki günlerde 'ben hiç ev işi bilmem, hiç yemek yapmayı da bilmem' diyerek övünen üniversite mezunu çapsız kişilikler hakkında yazacağım.

Ben var ya ben MArk Zückerberg var ya işte onun Zükememiş haliyim.

Saygılar bizden! :)




6 Şubat 2013 Çarşamba

Çünkü Eşşeğin Zkinden Dolayı...

Şimdi ben gezindiğim blogların bir dedikodusunu yapayım da hazır ağzımdayken kaçmasın bi yere...
Başta şunu söyleyeyim, çok fazla blog gezen biri değilim, hiç olmadım!

düzenli ziyaret ettiğim bloglardan biri Leyya hn. Çantalarındaki gelişmeleri ağzım açık takip ederim, bir diğeri de Bi Yaşıma Daha Girdim'dir ki ne yapsa beğeniyorum:)

Burada sevdiğim değil sevmediğim bloggerlardan bahsedeceğim... Neden sevmiyorum, çünkü ellerinde ne varsa insanların gözüne sokmaya bayılıyorlar...Düpedüz yalancılar...

Bir kere hepsi de kocasıyla aşkım balım! Ülen hiç biri görücü  usulü evlenmemiş, hiçbirinin kocası ayı değil... Hep çiçekle eve geliyorlar, hep aşıklar, hep çok yardımseverler anlattıklarına göre!

Bir tane blogger var sürekli kocasıyla kopuyor... Ona kopuyor buna kopuyor...Kopmalara doyamıyor! Evinde çatal bıçak, tuvalet kağıdı, bok,püsürük resmini çekip paylaşmadığı çamaşır mandalı bile kalmadı sanırım, para da yok gezip tozup şunu yedim, burada sçtım diye yazacak...Zavallı ne paylaşacak bundan sonra merak ediyorum.Ben kendisini iki satır okumaya dayanamıyorum ama bayağı da bir takipçisi var, onu takip edip yazdığı o çok değerli postları okumak için neyin kafasını yaşıyor olmak lazım onu da ayrıca merak ediyorum.

Bir başka gıcık olduğum blogger var, ama o biraz daha usturuplu. Elinde avucunda ne varsa onu gözümüze daha yol yordamla sokuyor. Lafı punduna getirmek için resmen senaryo yazıyor. Bir de sürekli mesleğinden bahsediyor, iyi ki bi nokta nokta olmuş, sanki çok önemli bi mok...
Kahvaltı sofrasındaki fındık, fıstık cevizlerin fotoğrafını neden paylaşıyorsun yahu sen manyak mısın? SEN mi yaptın, hikayesi ne, tarif mi vereceksin?
Ah ah neler yazasım var konuyla ilgili ama kimseyi üstüme şirnetmek istemiyorum. Dilini dutmak amma zormuş:)

Bir başka blogger da kombinci bi arkadaş. Giyinip süslenip fotoğrafını yayınlıyor. Kalubeladan beri hayatta hiçbir işe yaramamış, yemiş içmiş, giyinmiş. Hayatında ne birşey öğrenmiş doğru düzgün (ki bu yazıp çizdiklerinden kabak gibi anlaşılıyor) ne de birşey üretmiş...Anası babası muhtemelen zengin (ki nereden cukkaladıkları muamma, helal yoldan kazanan adam bir çantaya o parayı vermeye kıyamaz, çok kazansa da kıyamaz.) Çoktandır girip ne yazdığına bakmamıştım, baktığım dönemlerde de küfür edip deşarj olmak için bakıyordum. Girip bir bakayım malum kendisi hakkında yazacağım dedim ve girdim... Şu an gene midem bulandı, burda olsa hermes eşarbına kusmak, evine girebilsem gardrobuna sçmak isterdim:)))) Oh be rahatladım :))))

Bir de daha denediği ilk ürünü hemen satmaya çalışan uyanıklar var, hemmen anında bi satış blogu açılıyor, emeksensin'e konuyor ve hiç etmeyecek fiyatlarla millete sokulmaya çalışılıyor. Bunlar genelde izleyici sayılarını arttırmak için evime yerbezi yapmayacağım moktan püsürükten şeyleri hediye etmeye çalışanlarla aynı kişiler....

Ay başka kaktırmak istediğim adam var mıydı... Varsa da yarın kaktırırım. Bugünlük yeter, aklıma gelirse eklerim.

Yazımı biz fakirlerin çok sevdiği bir karikatürle bitirmek istiyorum:


öptüm:)